Ülkemizdeki cinayet davaları genellikle toplumda büyük yankı uyandırırken, Özlem’in katilinin 112’yi araması üzerine gelişen olaylar daha da dikkat çekici hale geldi. Cinayetin işlenmesi ardından, zanlının acil yardım hattını araması ve kendini savunma biçimi, mahkemede ele alınan konular arasında önemli bir yer tuttu. Ancak, mahkeme heyeti tarafından bu davranış hafifletici bir sebep olarak değerlendirilmeyince, katilin durumu daha da karmaşık bir hal aldı.
Özlem ve katili arasında uzun süredir devam eden bir ilişki söz konusuydu. İlk başlarda uyumlu giden bu ilişkide, zamanla yaşanan problemler ve şiddet olayları, onun trajik sonunu getiren faktörler arasında yer aldı. Olay günü, şiddetli bir tartışmanın ardından katil, kullanılmak üzere bir bıçak aldı. Ardından Özlem’i bıçaklayarak ağır yaraladı ve kaçmaya çalıştı. Ancak, olaydan hemen sonra panik içinde 112’yi aradığı bilgisi, mahkemede dikkate alınacak unsurlardan biri oldu.
Katilin 112’yi arama sebebinin, olayın ciddiyetini ve Özlem’in durumu hakkında bilgi almak istemesi olduğu kaydedildi. Ancak bu aramanın intihar düşünceleri veya depresyon gibi gerekçelerle yapıldığına dair bir iddia öne sürüldü. Mahkeme psikologların bu konudaki raporlarına başvurdu, fakat raporlar, katilin ruhsal durumunu hafifletici bir neden olarak görmedi. Psikolojik sorunların altında yatan şiddet eğilimleri, ona bu durumda herhangi bir hafifletici sebep sunmadı.
Katilin mahkeme süreci oldukça sürükleyici sahnelerle doluydu. Duruşmalarda dinlenen tanıklar ve sunulan kanıtlar, cinayetin işleniş biçimini gözler önüne serdi. Özlem’in ailesi, mahkeme sürecini yakından takip ederek adaletin yerini bulmasını bekliyordu. Ancak, mahkeme heyeti, özlem'in katiline, aralarında 112’yi araması gibi detayları göz önünde bulundurarak ceza kesmenin yeterli olmadığını düşündü. Sonuç olarak, katil, ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırıldı.
Bu dava, toplumda kadına yönelik şiddete karşı duyarlılığı artırma adına önemli bir dönüm noktası oldu. Özellikle kadın hakları savunucuları, bu tür cinayetlerde hafifletici nedenlerin kabul edilmemesi gerektiğini vurguladı. Kadınların, benzer durumlarla karşılaştıklarında nasıl bir destek alacakları üzerine ise pek çok etkinlik ve kampanya başlatıldı. Özlem’in hikayesi, sosyal medyada da kısa sürede yayılarak farkındalık yaratmayı başardı.
Özlem’in davası, sadece bir cinayet davası değil, aynı zamanda toplumsal bir sorun olan kadın cinayetleri konusunda dikkat çekici bir miras bıraktı. Kadınların yaşadığı tehditler, şiddet ve cinayet vakalarının önlenmesi adına yapılan çalışmalara hız kazandırdı. Bu durum, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadına yönelik şiddetle mücadelenin önemini tekrar gözler önüne serdi. Adaletin sağlanması ve tolumun bu tür sorunlara karşı duyarlı hale gelmesi için, benzer davaların takip edilmesi gerekliliği bir kez daha vurgulandı.
Sonuç olarak, Özlem’in katilinin 112’yi araması gibi bir durum mahkemece hafifletici sebep olarak değerlendirilmedi. Bu durum, benzer olaylarda başka bireyler için örnek teşkil ederken, adaletin tecellisi için toplumsal farkındalığın arttırılması gerektiğini bir kez daha gösterdi. Kadına yönelik şiddetten beslenen cinayetlerin önlenmesi için yalnızca hukuki değil, sosyal boyutları da ele alınmalı ve toplumda bu konuda büyük bir bilinç oluşturulmalıdır.