Son günlerde dünya gündemini sarsan İsrail katliamı, sadece bir ülkenin iç meselesi olmanın ötesine geçti. İnsanlık tarihinin en trajik anlarından biri olarak kayıtlara geçen bu olay, hayat kurtarmak için çaba gösteren sağlık çalışanları ve yardımseverlerin de kurban edilmesine sebep oldu. Katliamın perde arkasındaki detaylar ve konunun daha geniş çerçevesi, insani değerlerin ne kadar zayıf kalabileceğini ortaya koymakta. Bu yazıda, yaşananları bütün boyutlarıyla inceliyoruz.
21 Ekim 2023 tarihinde başlayan olaylar, Gaza'da insani yardımların dağıtımında çalışan sağlık ekiplerine ve gönüllülere yönelik gerçekleştirilen saldırılarla başladı. Gözaltına alınan, yaralıları kurtarma çabası içerisinde olan hemşireler ve doktorlar, sadece insani bir görev üstlenmişken, beklenmedik bir şekilde hedef haline geldiler. Bu durum, birçok kişi tarafından ‘katliam’ olarak nitelendirildi ve dünya genelinde büyük bir tepkiyle karşılandı. Uluslararası insan hakları kuruluşları, olayların hızla tırmanmasıyla birlikte, bölgedeki insani krizin boyutlarını belgelemeye başladı. Açıklanan raporlar, sağlık kuruluşlarının yanı sıra yardım dağıtım merkezlerinin de hedef alındığını ve buralarda bulunan sivillerin hayatlarının sonlandığını gösteriyor.
Bu trajik olayın sadece bir kısmı, saldırıların altında yatan siyasi ve askeri hedeflerle ilgilidir. Sağlık kuruluşları, bölgede güvenlik sağlamanın yanı sıra, insanları kurtarma misyonuyla hareket etmekteydi. Olayların ardından gelen açıklamalar, ulaşımları ve yardım ekiplerini hedef alan saldırıların bilinçli bir şekilde gerçekleştirildiğini de ortaya koyuyor. Özellikle uluslararası yardım kuruluşlarının işlevselliğinin sabote edilmesi, daha önce görülmemiş bir düzeyde insan hakları ihlalleriyle sonuçlanıyor. Savaşın masum yüzlerini etkileyen bu durum, halk sağlığı ve güvenliği için ciddi bir tehdit oluşturuyor.
İsrail saldırılarının ardından birçok uluslararası kuruluş, durumu kınamakta gecikmedi. Birleşmiş Milletler, olayları araştırmak üzere bağımsız bir komisyon kurmayı önerdi. Ancak, uluslararası tepkilerin ortaya çıkması, her zaman olduğu gibi olayların etkisini azaltmadı. Özellikle Beyaz Saray ve Avrupa Birliği, karşılıklı yapılan suçlamaların ortasında kalırken, insan hakları ihlalleri konusunda harekete geçilemedi. Onlarca yıl sonra bu tür olayların tekrar yaşanması, “yetki sahibi” ülkelerin göz ardı ettiği bir gerçektir. Olayların bu denli badirelerle gerçekleştiği bir dönemde insani yardımların yeterli olup olmadığı da ciddi bir tartışma konusu haline geliyor.
Saldırıların ardından birçok uluslararası yardım kuruluşu, Gazze'deki sivil halka destek olmanın yollarını aradı. Ancak, çoğu zaman hükümetler ve askeri güçler arasında sıkışan bu yardımlar, hedef haline gelmekten bir türlü kurtulamadı. Kutuların içindeki ilaçlar ve yiyecekler, yardım edenler için büyük bir risk oluşturdu. Her an her şeyin sona erebileceği korkusuyla hareket eden sağlık çalışanları ve gönüllüler, hayatta kalmak için önce kendileriyle barışmak zorunda kaldılar.
İsrail katliamı, sivil halkın ve sağlık çalışanlarının nasıl bir dünya düzeni içerisinde kurban edildiğini bir kez daha gözler önüne serdi. Hayat kurtarmak için özveride bulunanların, savaşın ve çatışmaların merkezine yerleştirilip hedef haline gelmesi, insanlık adına büyük bir utanç kaynağıdır. Katliamın arkasındaki gerçekler, sağlık profesyonellerinin ve insani yardım temellerinin ne denli önemli olduğunu da hatırlatıyor. Hayat kurtarma misyonunun her zaman risk taşıdığı bir savaş ortamında, sağlığın öncelik olmasının ne denli hayati olduğu gün gibi ortadayken, bu olay tarih boyunca insanlık için bir ders niteliğinde olacaktır.
Sonuç olarak, insani yardım kuruluşlarının, savaş alanında dahi görevini sürdürebilmesi için her türlü tedbirin alınması gerekiyor. Ayrıca, devletler ve uluslararası toplulukların, sağlık çalışanlarını ve barış elçilerini koruma altına alması ve insanlık onurunu savunması gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki, savaşın merkezinde yer alan masumlar, hayatlarını kurtarmak için çaba harcarken, kurban edilmektedirler. İnsani değerlerin bu denli hiçe sayıldığı bir ortamda, savaşların sona ermesi için birlikte hareket etmek her zamankinden daha kritik bir vazgeçilmezdir.