Son yıllarda iklim değişikliği, doğal afetler ve jeopolitik gerginlikler, Amerika Birleşik Devletleri'ni birçok çaresizliğin eşiğine getirdi. Uzmanlar, ABD'nin felaketlere karşı hazırlıklarının yetersiz olduğunu vurgularken, "En kötüsü henüz gelmedi" uyarısında bulunuyor. Bu durum, hem federal hem de yerel yönetimlerin felaket senaryolarına yönelik stratejilerini sorgulamalarına yol açtı. Peki, Amerika'nın beklediği bu yeni felaket dalgası neyi beraberinde getirebilir? İşte detaylar...
Amerika’nın, son iki yılda artan doğal afetlerle baş etme çabaları, çoğu zaman yetersiz kalmış gibi görünmektedir. İklim değişikliği nedeniyle yaşanan ani hava değişiklikleri, büyük kasırgaların, sel felaketlerinin ve orman yangınlarının daha sık ve şiddetli hale gelmesine yol açtı. Federal Acil Durum Yönetimi Ajansı (FEMA) ve yerel yönetimler, bu tür olayların sonuçlarıyla başa çıkmak için çeşitli planlar geliştirdiler ancak bunların ne derece etkili olacağı hala belirsiz. Çoğu uzman, bu hazırlıkların yeterli bir düzeyde olmadığını düşünmekte ve ek önlemlerin alınması gerektiğini belirtmektedir.
Son yapılan araştırmalar, Amerika'nın felaket yönetim sisteminin, kaynakların yetersizliği ve planlamadaki eksiklikler nedeniyle ağır eleştiriler aldığını ortaya koyuyor. Bu durum, özellikle COVID-19 pandemisinin ardından daha da belirginleşti. Koronavirüs salgınının ardından ortaya çıkan sağlık krizinin yanı sıra, bir dizi doğal afetin üst üste gelmesi, tablonun ne denli karmaşık olduğunu gözler önüne seriyor. "Felaket senaryoları için hazırlık yapılıyor ancak bu hazırlıkların pratikte işe yarayıp yaramayacağı tartışma konusu," diyen uzmanlar, gelecekte beklenen olayların ne denli yıkıcı olacağına dair tahminlerde bulunuyorlar.
Peki, bu felaket senaryoları nelerdir? Hava koşullarına bağlı büyük yıkımların yanı sıra, olası bir jeopolitik kriz, siber saldırılar ve ekonomik çöküşler de Roma dönemine benzer bir çöküş senaryosunu akla getiriyor. Özellikle uzmanlar, iklim değişikliğinin beraberinde getireceği kitlesel göçlerin, ekonomik istikrarsızlıkların ve siyasi çalkantıların en büyük tehdidi oluşturabileceğini vurguluyor. Bunun yanı sıra, Amerika genelinde artan sosyo-ekonomik eşitsizlik, toplumsal huzursuzlukların ve şiddetin tetikleyici bir unsuru haline gelecektir.
Akademisyenler, bu öngörülerle başa çıkmak için acilen daha sürdürülebilir politikaların ve yenilikçi teknolojilerin devreye alınması gerektiğini savunuyor. Enerji verimliliği, yeşil bina standartları ve iklim dostu ulaşım sistemlerinin teşvik edilmesi, felaketlerin etkilerini azaltmak adına kritik adımlar olarak öne çıkıyor. Ayrıca, bireylerin de afetlere karşı hazırlıklı olmaları, toplumsal dayanışmanın güçlenmesi ve bilinçli bireylerin sayısını artırması adına önemli bir gereklilik arz ediyor.
Sonuç olarak, Amerika'nın felaketlere karşı aldığı önlemlerin arttırılması gerektiği açıktır. Uzmanların uyarıları, halkın bu durumdan haberdar olması gerektiğini ortaya koyuyor. Aksi halde, "En kötüsü henüz gelmedi" söylemi, sadece bir uyarı değil, aynı zamanda göz ardı edilemeyecek bir gerçeği de ifade ediyor. Amerika, oluşacak felaketler karşısında savunmasız kalmamak için sistemini yeniden gözden geçirmeli ve toplumun her kesimini bu hazırlıklara dahil etmelidir. Unutulmamalıdır ki, yalnızlık, felaketlerin en büyük işbirlikçisidir.